7 Ocak 2014 Salı

ALTI

Daha Suab'daki ilk hareketlerin başında, Thomas Münzer hemen Thüringen'e gelmiş, ve Şubat sonu ya da Mart başında, yandaşlarının en çok olduğu özgür Mulhausen kentinde yerleşmişti. Tüm hareketin iplerini elinde tutuyordu. Güney Almanya üzerinde nasıl bir genel fırtınanın kopmak üzere olduğunu biliyor ve Thüringen'i Kuzey Almanya için hareket merkezi yapmayı da kendi üstüne almış bulunuyordu. Son derece elverişli bir alan buldu. Reformun başlıca merkezi Thüringen bile son derece kaynaşmalı bir durumdaydı. Köylülerin maddi sefaleti olsun, ortalıktaki devrimci, dinsel ve siyasal öğretiler olsun, Hessen, Saksonya ve Hartz gibi komşu bölgeleri de genel bir ayaklanmaya hazırlamışlardı. Özellikle Mulhausen'de, küçük-burjuvazinin büyük bir bölümü Münzer'in aşırı fikirlerine kazanılmıştı ve kibirli ayrıcalıklılar üzerindeki sayısal üstünlüğünü değerlendirmekte sabırsızlık gösteriyordu. Münzer, zamansız eyleme geçmemek için, kendini yandaşlarının ateşliliğini yatıştırma zorunda gördü. Ama, Mulhausen'de hareketli yöneten çömezi Pfeifer, daha şimdiden işin içine öylesine girmişti ki, ayaklanmayı geciktirmekte olanaksızlık içinde bulunuyordu, ve bu nedenle, daha 17 Mart 1525'te, hatta Güney Almanya'daki genel ayaklanmadan önce, Mulhausen kendi devrimini yaptı. Eski ayrıcalıklar konseyi devrildi ve kent yönetimi Münzer'in başkan atandığı yeni "ölümsüz konsey”e verildi. 

Aşırı bir parti önderinin başına gelebilecek en kötü şey, hareketin henüz temsil ettiği sınıfın egemenliği, ve bu sınıf egemenliğinin gerektirdigi tedbirlerin uygulanması için olgunlaşmış olmadıği bir zamanda, iktidarı ele alma zorunda kalmaktır. Yapabileceği şey kendi isteğine değil, ama çeşitli sınıflar arasındaki bağdaşmazlığın eriştiği aşamaya ve, her belirli anda, sınıf karşıtlıklarının gelişme derecesini belirleyen maddi varlık koşulları ile üretim ve değişim ilişkilerinin gelişme derecesine bağlıdir. Yapması gereken , kendi öz partisinin ondan istediği şey de, gene ona değil, daha çok sınıf savaşımının gelişme derecesi ve koşullarına bağlıdır. O [parti önderi -ç.], o güne kadar öğrettiği öğretilere ve ileri sürdüğü istemlere, karşı karşıya bulunan toplumsal sınıfların o andaki ilişkilerinden ve üretim ve değişim ilişkilerinin o andaki az çok olumsal (contingent) durumundan değil, ama toplumsal ve siyasal gelişmenin genel sonuçları üzerindeki az çok büyük kavrayışından kaynaklanan öğretilere ve istemlere bağlanmıştır. Böylece, zorunlu olarak çözümlenmez bir ikilem karşısına konmuş bulunur: yapabileceği şey, tüm geçmiş eylemine, ilkelerine ve partisinin yakın çıkarlarına ters düşer, ve yapması gereken şey de, gerçekleştirilmesi olanaksız bir şeydir. Kısacası, o kendi partisini, kendi sınıfını değil, ama hareketin kendi egemenligi için olgunlaşmış bulunduğu sınıfı temsil etme zorundadır. Tüm hareketin çıkarı adına, kendisine yabancı bir sınıfın çıkarlarını savunmak, ve kendi öz sınıfını, bu yabancı sınıfın çıkarlarının kendi çıkarları olduğuna inandırmaya çalışmak zorundadır. Bu temelsiz duruma düşen biri, hapı yutmuş demektir. Bunun örneklerini daha yeni gördük. Sadece proletarya temsilcilerinin, kendileri proletaryanın gelişmesinin çok aşağı bir evresinden başka bir şeyi temsil etmeseler de, son Fransız geçici hükümetinde benimsedikleri konumu anımsayalım. Şubat hükümeti deneyinden sonra, —bizim o soylu Alman geçici hükümetlerimiz ile hükümdar naipliklerimizi bir yana bırakalım—, resmi konumlar üzerinde hâlâ spekülasyon yapabilen birinin, ya her türlü ölçünün ötesinde bir mankafa olması, ya da aşırı devrimci partiye sadece sözle bağlı bulunması gerekir. 

Gene de, Münzer'in Mulhausen "ölümsüz konsey”i başındaki konumu, herhangi bir modern devrimci yöneticinin konumundan çok daha atılgandı. Sadece o günün hareketi değil, ama yaşadığı yüzyılın kendisi de, onun ancak bulanık bir biçimde sezmeye başladığı fikirlerin gerçekleşmesi için henüz olgunlaşmış değildi. Temsil ettiği sınıf, tamamen gelişmiş olmak ve tüm toplumu egemenlik altına almak şöyle dursun, daha yeni doğuyordu. Kafasına musallat olan toplumsal dönüşüm, çağın maddi koşulları içinde henüz o kadar güçsüz bir temele dayanıyordu ki, bu koşullar hatta onun kurmayı düşlediği toplumsal düzenin tam tersi olan bir toplumsal düzeni hazırlıyorlardı. Üstelik, Münzer hıristiyan eşitliği ve malların İncile uygun ortaklığı üzerindeki eski vaazlarına bağlı kalmıştı. Öyleyse, en azından, bunları uygulamayı denemeliydi. İşte bu nedenle, rnalların,ortaklığını, herkes için çalışma yükümlülüğünü ve her türlü yetkenin (autorité) kaldırılmasını ilân etti. Ama, gerçeklikte, Mulhausen, biraz demokratlaştırılmış bir anayasa, genel oyla seçilmiş, yurttaşlar meclisi denetimine bağlanmış bir Senato ve çabucak kotarılmış bir yoksulları azıklandırma sistemi ile, özgür bir cumhuriyetçi kent olarak kaldı. O çağın protestan burjuvalarını öylesine ürküten toplumsal devrim, gerçekte, gelecekteki burjuva toplumu zamanından önce kurmak için girişilmiş güçsüz ve bilinçsiz bir girişim olmanın ötesine hiç bir zaman gidemedi. 

Münzer'in kendisi de, teorileri ile önündeki gerçeklik arasında varolan uçurumu —dahice görüşleri, yandaşlarının çok büyük bir bölümünün eğitilmemiş kafalarında ne kadar bozuk bir biçimde yansırsa, ona o kadar az gizli kalabilecek olan uçurumu—, sezmişe benzer. Kendini, hatta onda bile o zamana kadar görülmemiş bir çabayla, hareketin yayılması ve örgütlenmesine verdi. Bildiriler yazıyor ve dört bir yana haberci ve özel görevliler gönderiyordu. Yazıları ve vaazları, hatta daha önceki yapıtlarından sonra bile, çarpıcı bir devrimci bağnazlık gösteriyordu. İlk devrimci yergilerinin saf genç mizahı tamamen yok olmuştu. Onda o güne kadar eksik olmayan o dingin düşünür dili, artık görünmüyordu. Münzer sınıflara karşı duyulan nefreti durmadan körükler, en ateşli tutkuları kamçılar ve artık Eski Ahit yalvaçlarının dinsel ve ulusal coşkularının diline getirdiği en zorlu deyimlerden başkasını kullanmaz. Bundan böyle benimseyeceği üsluba bakınca, üzerinde etkili olmak istediği yığının entelektüel gelişme derecesinin ne olduğu anlaşılır. 

Mulhausen örneği ve Münzer'in ajitasyonu, çabucak uzaklara yansıdı. Köylüler, Thüringen'de, Eichsfeld, Hartz, Saksonya dükalıklarında, Hessen ve Fulda'da, Yukarı Frankonya ve Vogtland' da, her yerde ayaklandılar, çeteler halinde toplandılar ve şato ve manastırları ateşe verdiler. Münzer az çok tüm hareketin önderi olarak tanınmıştı ve Mulhausen hareketin merkezi olarak kaldı, oysa Erfurt'da salt burjuva bir hareket zafer kazanıyordu ve egemen parti orada köylülere karşı hep ikircil bir tutum gösterdi. 

Prensler, başlangıçta, Thüringen'de, köylüler karşısında, tıpkı Frankonya ve Suab'da olduğu kadar elleri böğründe ve güçsüz kaldılar. Ancak Nisanın son günlerindedir ki, Hessen landgravı, bir ordu toplamayı başardı — Protestan ve burjuva reform tarihçilerinin, dindarlığını övecek söz bulamadıkları landgrav Philippe. Onun tarafından köylülere karşı yapılan alçaklıklar üzerine küçük bir özet vereceğiz. Landgrav Philippe, birkaç hızlı askeri hareket ve enerjik bir eylem aracıyla, ülkesinin çok büyük bir bölümünü çabucak egemenliği altına aldı, yeni asker topladı ve daha sonra da eski metbuu (suzerain) Fulda başpapazının topraklarına girdi. 3 Mayısta, Frauenberg üzerinde Fulda köylüleri çetesini yendi, tüm ülkeye boyun eğdirdi ve sadece başpapazın metbuluğundan kurtulmak için değil, ama Fulda manastırını, doğal olarak ileride laikleştirme koşuluyla, bir Hessen yurtluğu durumuna dönüştürmek için de, fırsattan yararlandı. Sonra Eisenach ve Langensalza'yı ele geçirdi, ve Saksonya dükünün birliklerine katıldıktan sonra, ayaklanmanın başlıca merkezi olan Mulhausen'e karşı yürüdü. Münzer, birkaç topla birlikte, 8.000 kişi kadar tutan güçlerini, Frankenhausen'de topladı. Thüringen çetesi, Yukarı-Suab ve Frankonya çetelerinden bir kısmının Waldburg yargıcı karşısında gösterdikleri savaşcılığa sahip olmaktan çok uzaktı. Kötü silahlanmıştı ve disiplinsizdi, savaş görmüş askeri azdı ve önderden yoksundu. Münzer'in kendisi de, besbelli en küçük askeri bilgilere sahip bulunmuyordu. Gene de prensler burada, Georg Truchsess'e sık sık zafer kazandıran taktiği; yalan yere andiçme taktiğini kullanmayı uygun buldular. 16 Mayıs günü, köylülerle görüşmelere giriştiler, onlarla bir bırakışma imzaladılar ve, bırakışma sona bile ermeden, onlara baskın halinde saldırdılar. 

Münzer, adamları ile birlikte, bugün bile Schlachtberg diye adlandırılan tepede, bir yük arabaları barikatının arkasında mevzilenmiş bulunuyordu. Yılgınlık, daha şimdiden köylüler arasında büyüyordu. Prensler, eğer köylüler Münzeri onlara canlı olarak teslim etmeye razı olurlarsa, genel bir af vaadinde bulundular. Münzer, prenslerin önerilerini tartışmak için bir toplantı düzenledi. Bir şövalye ile bir rahip, teslimden yana çıktılar. Münzer bunları hemen toplantının ortasına getirtti ve kafalarını kestirdi. Kararlı devrimciler tarafından coşku ile karşılanan bu enerjik terörcü davranış, köylülerin moralini düzeltti. Ama, eğer prensler ordusunun, tüm tepeyi çevirdikten sonra, bırakışmaya rağmen, sık saflar halinde ilerlediğini görmeselerdi, her şeye karşın, köylülerin çoğu, direnç göstermeksizin, dağılıp giderlerdi. Hızla, köylüler yük arabalarının arkasında savaş düzenine girdiler. Ama, kurşunlar ve mermiler, daha şimdiden silahsız ve deneysiz köylüleri buluyor, paralı askerler daha şimdiden yük arabaları barikatı düzeyine erişiyorlardı. Kısa bir direnmeden sonra, yük arabaları hattı geçildi, köylülerin topları alındı ve kendileri de dağıtıldı. Dağıtılan köylüler, elbette onları görülmemiş bir kıyıma uğratan kuşatma kolları ve süvarinin eline düşmek üzere, korkunç bir düzensizlik içinde kaçıştılar. 8.000 köylünün 5.000'i öldürüldü. Geri kalanı, süvari tarafından yakından izlenerek, Frankenhausen'e girdi. Kent, düştü. Başından yaralanmış olan Münzer, bir evde bulundu ve tutsak edildi. 25 Mayıs günü, Mulhausen de teslim oldu. Orada kalmış bulunan Pfeifer, kaçmayı başardı, ama Eisenach toprakları üzerinde tutuklandı.

Münzer'e, prensler huzurunda, işkence edildi ve kafası kesildi. İşkence yerine, tüm ömrünce gösterdiği cesaretle gitti. İdam edildiği zaman, olsa olsa, 28 yaşındaydı. Pfeifer'in de, başka birçok devrimci ile aynı zamanda, kafası kesildi. Fulda'da, Tanrı adamı Philippe von Hessen, kanlı adaletini uygulamaya başlamıştı. Saksonya prensleri ve Philippe, sakatlamalar ve daha yumuşak başka cezalar, köylerin ve kentlerin yağma edilmeleri ve ateşe verilmeleri bir yana bırakılırsa, başkaları arasında, Eisenach'ta 24, Langensalsa'da 41, Frankenhausen savaşından sonra 300, Mulhausen'de 100'den çok, Germa'da 26, Tungeda'da 50, Sangerhausen'de 12, Leipzig'de 8 kişinin kafasını kestiler. 

Mulhausen özgür kent niteliğini yitirdi, ve tıpkı Fulda manastırının Hessen landgravlığına katılması gibi, o da Saksonya topraklarına katıldı. 

Prensler, daha sonra, Bildhausen ordugâhının Frankonyalı köylülerinin Thüringen köylüleri ile birleştikleri ve birçok şatoyu yaktıkları Thüringen ormanını geçtiler. Savaş, Meiningen önlerinde başladı. Köylüler yenildiler ve kent üzerine çekildiler. Kent, kapılarını birdenbire kapadı ve onlara arkadan saldırmakla gözdağı verdi. Bağlaşıklarının bu ihaneti ile kıstırılan köylüler, prenslerin önünde teslim oldular, ve görüşmelerin sonunu beklemeksizin, dağıldılar. Bildhausen ordugâhı çoktandir dağılmıştı, ve böylece, bu çetenin yok edilmesinden sonra, Saksonya, Hessen, Thüringen ve Yukarı-Frankonya isyancılarının son kalıntısı da ortadan kalkmış oldu.

Alsas'ta, ayaklanma, Ren'in sağ kıyısındakinden daha sonra patlak vermişti. Strasbourg piskoposluğu köylüleri, ancak nisanın ortasına doğru ayaklandılar, az sonra da Yukarı-Alsas ve Sundgau köylüleri ayaklandı. 18 Nisan günü, Aşağı-Alsas köylülerinden bir çete, Altorf manastırını yağma etti. Ebersheim ve Barr'da, Willertal ve Urbistal'de de olduğu gibi, başka köylü çeteleri kuruldu. Bütün bu çeteler, büyük Aşağı-Alsas çetesini oluşturmak üzere birleştiler, kent ve kasabaları aldılar, ve manastırları yakıp yıktılar. Her yerde, her üç erkekten biri seferber edildi. Bu çetenin oniki maddesi, Suab ve Frankonya köylülerininkinden çok daha radikaldir. 

Aşağı-Alsas köylülerinin bir kolu, mayıs başında, Saint-Hippolyte'te toplanır, ve bu kenti almak için boşa çıkan bir girişimden sonra, 10 Mayısta Barken'e, 13 Mayısta Ribeauvillé'ye, 14 Mayısta da Riquewihr'e, bu çeşitli kentlerin burjuvaları ile anlaşmaya vararak, girerken, başında Erasme Gerber bulunan bir ikinci kol, bu kenti baskınla ele geçirmek için Strasbourg üzerine yürüdü. Girişim başarısızlığa uğradı. Kol, o zaman Vosges yönüne döndü, Marmoutier manastırını yakıp yıktı ve 13 Mayısta teslim olan Saverne'i kuşattı. Oradan, Loren sınırı üzerine yürüdü ve, aynı zamanda dağ geçitlerini de pekiştirirken, dükalığın bitişik kısmını ayaklandırdı. Herbolzheim, yukarı Saar ve Neubourg'da büyük ordugâhlar kuruldu. Sarreguemines'de, 4.000 Alman-Loren köylüsü mevzilendi. İki öncü kolu, Vosges'lerde, Sturzelbronn'daki Kalben kolu ile, Wissembourg'daki Kleeburgen kolu, cephe ve sağ kanadı kapadı, sol kanat, Yukarı-,Alsas köylülerine dayanıyordu. 20 Nisandan beri hareket durumunda bulunan Yukarı-A1sas köylüleri, 10 Mayısta Soultz'u, 12 Mayısta Guebwiller'i, 15 Mayısta da Cernay ve dolaylarını köylü derneğine girme zorunda bırakmış1ardı. Avusturya hükümeti ile dolaylardaki özgür kentler hemen onlara karşı birleştiler, ama onlara ciddi bir direnç gösterecek, hele hele saldırıya geçecek bir duruma gelemediler. Böylece, birkaç kent dışında, tüm Alsas, mayıs ortalarına doğru, isyancıların elinde idi. 

Ama Alsas köylülerinin çılgınca ataklığını cezalandıracak olan ordu, daha şimdiden, yaklaşıyordu. Burada feodal egemenliği yeniden kuranlar, Fransızlar oldu. Daha 6 Mayısta, dük Antoine de Lorraine, Fransız soyluluğunun en seçkin savaşçılarını olduğu gibi, İspanyol, Piyemon, Lombardiyalı, Yunan ve Arnavut paralı askerleri de kapsayan 30.000 kişilik bir ordunun başında, yürüyüşe geçti. 16 Mayısta, Petite Pierre'de, güçlük çekmeden yendiği 4.000 köylü ile karşılaştı ve, hemen ertesi günü, köylüler tarafından işgal edilmiş Saverne kentini, teslim olmak zorunda bıraktı. Ama, Lorenli askerler kente girip de köylüleri silahsızlandırdıkları sırada, teslim şartlaşması çiğnendi. Silahsız köylüler paralı askerler tarafından saldırıya uğradı ve çoğu öldürüldü. Öbür Aşağı-Loren kolları dağıldılar, ve dük Antoine, Yukarı-Alsas çetelerinin üstüne yürüdü. Saverne'e, Aşağı-Alsas köylülerine yardıma güç göndermeyi reddetmiş bulunan Yukarı-Alsas çeteleri, Scherwiller'de tüm birleşmiş Loren güçleri tarafından saldırıya uğradılar. Köylüler kendilerini yiğitçe savundular, ama düşmanın, 7.000'e karşı 30.000 gibi büyük sayı üstünlüğü, ve bazı şövalyelerin, özellikle Riquewihr yargıcının ihaneti, köylülerin yiğitliğini yararsız kıldı. Tamamen yenilip dağıldılar. Dük, o prenslere özgü kandökücülük ile, tüm Alsas'ı egemenliği altına aldı. Sadece Sundgau ondan kurtuldu. Avusturya hükümeti, dükü ülkeye çağırma tehdidi ile, Haziran başında, köylüleri, Ensisheim anlaşmasını yapmaya razı etmişti. Ama az sonra bu anlaşmayı kendisi bozdu ve hareketin vaız ve önderlerini salkım salkım astırdı. Bunun üzerine, köylüler, sonunda Sundgau köylülerinin Offenbourg antlaşmasına sokulması ile biten (18 Eylül) yeni bir ayaklanma çıkardılar. 

Artık bize, şimdi de Avusturya Alpleri'ndeki Köylüler Savaşı üzerine birkaç söz söylemekten başka bir şey kalmadı. Bu ülkeler gibi, bu ülkelere bitişik Salzbourg piskoposluğu da, Stara prawa'lardan [eski haklar -ç.] beri, hükümet ve soyluluk ile sürekli bir karşıtlık içinde bulunuyorlardı, ve reform öğretileri, buralarda da uygun bir alan bulmuşlardı. Dinsel zulüm ile keyfi ve bunaltıcı vergiler, ayaklanmayı patlattılar. 

Dolaylardaki köylüler ve maden işçileri tarafından desteklenen Salzbourg kenti, 1522 yılından beri, kendi belediye ayrıcalıkları konusunda ve tapınış sorunları yüzünden, başpiskopos ile anlaşmazlık durumunda bulunuyordu. Başpiskopos, 1524 yılı sonunda, topladığı paralı askerler ile kenti ele geçirdi, onu yıldırmak için satonun toplarını kullandı ve sapkın mezhepli (hérétiques) vaizleri kovuşturdu. Aynı zamanda, yeni ve ağır vergiler alınması için yasa yayımladı, ve böylece halkı adamakıllı kışkırttı. 1525 ilkyazında, Suab, Frankonya ve Thüringen köylülerinin ayaklanmaları ile aynı zamanda, tüm bu ülke köylü ve madencileri de birdenbire ayaklandılar, Prossler ve Weitmoser gibi komutanların komutasında, çeteler halinde örgütlendiler, kenti kurtardılar ve Salzbourg şatosunu kuşattılar. Batı Almanya köylüleri gibi, bir hıristiyan derneği kurdular ve istemlerini 14 madde halinde özetlediler. 

Aynı biçimde, yeni vergilerin, keyfi gümrük resimleri ve kararnamelerin halkın dirimsel çıkarlarına iyiden iyiye ters düştüğü İstirya, Yukarı-Avusturya, Karintiya ve Karniyol 'da da, köylülerin ayaklanması 1525 ilkyazında patlak verdi. Bazı şatoları ele geçirdiler ve stara prawa 'ların galibi yaşlı komutan Dietrichstein'ı, Griss'te yendiler. Her ne kadar hükümet, yalanları ile, isyancıların bir kısmını yatıştırmayı başardıysa da, aralarından çoğu yürüyüş halinde kaldılar ve Salzbourg isyanciları ile birleştiler, öyle ki, tüm Salzbourg bölgesi, ve Yukarı-Avusturya, İstirya, Karintiya ve Karniyol'un çok büyük bir bölümü, köylülerin ve maden işçilerinin elindeydi.

Reform öğretileri, Tirol'de de birçok yandaş bulmuştu. Münzer'in gönderdiği görevliler, burada, Avusturya Alpleri'nin öbür bölgelerinde olduğundan daha başarılı bir çalışım gösteriyorlardı. Arşidük Ferdinand, burada da, yeni öğretinin vaizlerini kovuşturdu ve burada da, yeni vergi düzenlemeleri ile, halk ayrıcalıklarına ağır zararlar verdi. Sonuç, 1525 ilkyazında başka her yerde olduğu gibi, ayaklanmanın patlak vermesi oldu. En büyük başları, büyük bir askeri yeteneğe sahip tek köylü önderi Geismaier, Münzer'in bir çömezi olan isyancılar, çok sayıda şatoyu ele geçirdiler, ve özellikle Güney'de, Adige bölgesinde, rahiplere karşı çok sert bir savaşıma giriştiler. Vorarlberg köylüleri de ayaklandılar ve Allgäu köylüleri ile birleştiler. 

Dörtbir yandan tehdit altında kalan arşidük, daha bir zaman önce demir ve ateşle kökünü kazımak istediği isyancılara ödün üstüne ödün verdi. Kalıtımcısı olduğu ülkelerin diyet meclislerini toplantıya çağırdı ve, toplanma anlarına kadar, köylülerle bir bırakışma yaptı. Bu arada, mümkün olan en kısa zamanda, ip kaçkınları ile bir başka dil konuşabilmek için, var gücüyle hazırlanıyordu. 

Doğal olarak bırakışmaya uzun süre saygı gösterilmedi. Para sıkıntısı çekmeye başlayan Dietrichstein, dükalıklarda ortalığı haraca kesmeye koyuldu. Slav ve Macar askerleri, halka karşı en rezilce canavarlıklarda bulunmakta sakınca görmediler. Bu nedenle İstiryalılar yeniden ayaklandılar, 2 Temmuzu 3 Temmuza bağlayan gece, Schladming'de komutan Dietrichstein'a baskın halinde saldırdılar ve Almanca konuşmayan herkesi öldürdüler. 3 Temmuz sabahı, köylüler, tutsaklar arasındaki 40 Çek ve Hırvat soylusunu ölüme mahküm eden bir mahkeme kurdular. Mahkümiyet kararı hemen uygulandı. Sonuç kendini duyurmakta gecikmedi. Arşidük, beş dükalığa (Yukarı ve Aşağı-Avusturya, İstirya, Karintiya ve Karniyol) bağlı devletlerin tüm istemlerini hemen kabul etti. 

Tirol'da da, diyetin istemleri kabul edildi, ve bu da, Kuzeyin barışa kavuşması sonucunu verdi. Ama, diyetin daha ılımlı kararları karşısında eski istemlerini sürdüren Güney, silahı elden bırakmadı. Arşidük orada düzeni kurmayı, zora başvurarak, ancak aralık ayında başarabildi. Eline düşen birçok ayaklanma elebaşı ve önderini idam ettirmeyi de unutmadı. 

Nisanda, 10.000 Bavyeralı asker, Georg von Frundsberg yönetiminde, Salzbourg üzerine yürüdü. Bu ezici güç olsun, köylüler arasında patlak veren uyuşmazlıklar olsun, Salzbourgluları, başpiskopos ile, 1 Eylülde imzalanan ve arşidük tarafından da kabul edilen bir anlaşma yapma kararına vardırdı. Ama, bu arada, birliklerini yeterince pekiştirmiş bulunan iki prens, az sonra bu anlaşmayı bozdu ve böylece Salzbourg köylülerini yeniden ayaklanmak zorunda bıraktı. İsyancılar bütün kış dayandılar. İlkyazın, Geismaier onlara katıldı ve dört bir yandan yaklaşan birliklere karşı parlak bir savaşa girişti. Son derece dikkate değer bir dizi çarpışma içinde, Bavyera, Avusturya, ve Suab Birliği ordularını olduğu gibi, Salzbourg başpiskoposunun paralı askerlerini de, Mayıs ve Haziran 1525'te, birbiri ardına yendi, ve çeşitli orduların birleşmesini engellemeyi uzun süre başardı. Böylece, Radstadt kentini kuşatma zamanını da buldu. Sonunda, dört bir yandan sayıca üstün birlikler tarafından çevrilmiş olarak, geri çekilmek zorunda kaldı, düşman hatları arasından geçmeyi başardı ve ordusunun kalıntılarını, Avusturya Alpleri üzerinden, Venedik topraklarına götürdü. Venedik cumhuriyeti ve İsviçre, yorulmak bilmez köylü önderine, yeni yeni dolaplar için dayanak noktaları sundular. Geismaier, Venedik ile İsviçre'yi, tam bir yıl boyunca, Avusturya'ya karşı, kendisine yeni bir köylü ayaklanması çıkarma fırsatı verecek bir savaşa sürüklemeye çalıştı. Ama, bu görüşmeler sırasında, bir katil tarafından öldürüldü. Arşidük Ferdinand ile Salzbourg baspiskoposu, Geismaier hayatta oldukça rahat değildiler. Onu öldürmek için bir haydut kiraladılar, ve bu haydut da, 1527'de, korkunç isyancıyı ortadan kaldırmayı başardı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.